Savaş Sırasında Kültürel Varlıkların Korunması: İşgal Altındaki Azerbaycan Topraklarının Durumu.


Sanatsal, tarihî, arkeolojik ya da kültürel açıdan önemli nesneler taşıdıkları değer itibariyle diğer nesnelerden ayrı bir kategori teşkil ederek geçmişle gelecek arasında bir köprü oluştururlar. Kültür varlıkları olarak nitelendirilebilecek bu nadide eserler tanık oldukları devir ya da temsil ettikleri değerler konusunda bize bilgi ve ilham vererek dünyaya başka bir gözle bakmamıza yardımcı olurlar 1 Kültür varlıkların insanlık için önemi, onların gelecek kuşaklara aktarılmasını gerektirmektedir. Bu durum kültürel varlığın fiziksel olarak muhafaza edilmesi yanında, ait olduğu mekânda korunması kavramını da gündeme getirmektedir. Maalesef kültür varlıkları yüzlerce yıldan beri gerek legal gerekse illegal yollarla el değiştirmiş, talan edilmiş ve tahribata uğramıştır.2 Arkeolojik kaynakların etkin bir biçimde korunması, bu kaynakların yenilenemeyen ve bir daha yerine konulamayan sonlu kaynaklar olduğunun kabulüyle mümkündür.3 Yüzyıllar boyunca savaşan tarafların birbirlerinin kültür varlıklarını yok etmeleri ya da zorla el koymaları olağan bir davranış olarak süre gelmiştir. Kural olarak kazanan, savaşta elde ettiği eşya üzerinde hukukî bir hakka sahip olduğundan, yağmalama kültürel değişimin bir aracı olarak görülmüştür. Bir tarafın düşman tarafa ait kültür varlıklarına sahip olması çeşitli avantajları beraberinde getirmektedir; İlkin kültür varlıklarını ele geçiren taraf kültürel ve sanatsal olarak zenginleşmektedir. Bunun yanında kültürel açıdan büyük değer taşıyan bazı objelere sahip olmak, savaşı kimin kazandığını ispatlamakta ve barış görüşmeleri zamanında politik bir silâh olarak kullanılmaktadır. Ayrıca kültür varlıkları çok yüksek bir ekonomik değer taşıdıkları için elinde bulunduran devlet tarafından bir değişim aracı olarak da işlem görebilir.4 Yapılan savaşların bir de kültürel boyutları vardır: çeşitli uluslararası belgelere "tüm insanlığın kültürel mal varlığı", "çağların ve medeniyetlerin tanıklığı", "halkların kültür ve medeniyetinin temel unsurlarından biri" gibi deyimlerle nitelendirilen kültür varlıkları benzerine ender rastlanan ölçüde bir yıkıma konu olmuştur5 . Uluslararası Sözleşmelerde kültürel varlıkların korunması ile ilgili normlar bulunmaktadır. Bu sözleşmeleri şu şekilde sıralaya biliriz. Silahlı Bir Çatışma Hâlinde Kültür Varlıklarının Korunmasına Dair 1954 La Haye Sözleşmesi ve 1949 Cenevre Sözleşmeleri:
 Kültür varlıklarının uluslararası plânda korunmasını düzenleyen ilk belge Silahlı Bir Çatışma Hâlinde Kültür Varlıklarının Korunmasına Dair La Haye Sözleşmesidir. 2). Cenevre Sözleşmeleri 1949 yılında imzalanmış önemli sözleşmelerdendir ve uluslararası olan veya olmayan çatışma durumlarında silahlı güçler ve insani yardım örgütleri tarafından uyulması beklenen standartları belirler. 1950'de toplanan 5. UNESCO Genel Konferansı'nda İtalyan Delegasyonunun bir taslağıyla gündeme gelen konu, Hollanda'nın davetiyle 21 Nisan-14 Mayıs 1954'te La Haye’de toplanan bir konferansta ele alınmış ve bir sözleşme ile sonuçlanmıştır. Sözleşmeye, bir Uygulama Tüzüğü ve iadelere ilişkin bir Protokol eklenmiş ve üç tane tavsiye metni kabul edilmiştir. Ek Protokol, Sözleşmeden bağımsız olarak taraf olunabilecek bir belgedir (Protokole taraf olmadan Sözleşmeye taraf olmak da mümkündür). Uygulama Tüzüğü ise Sözleşme'nin mütemmim cüzü niteliğindedir. Bu metinler bir bütün olarak savaş zamanında kültür varlıklarının korunmasına dair bir kod olarak kabul edilebilir. 7 Ağustos 1957'de yürürlüğe giren Sözleşme'nin getirdiği en önemli yenilik ve kolaylık, daha önce muğlak ve çok çeşitli deyimlerle ifade edilen olguları "kültürel varlık" ortak paydasıyla kapsayan ilk belge oluşudur. 1954 La Haye Sözleşmesi, bir bakıma 1949 Cenevre Sözleşmelerinin muadilidir. 1949 Sözleşmeleri insan varlığını ön plâna çıkararak onu korumaya yönelirken, 1954 La Haye Sözleşmesi insanın yaratıcı dehasından ortaya çıkan değerleri korumayı amaçlamaktadır. Hüküm ve düzenlemeler arasında da uluslararası ve dâhilî tartışmalar ayırımı, güvenli alanlar gibi konularda bir koşutluk göze çarpmaktadır.6 İşgal Altındaki Azerbaycan Topraklarının Durumu. Azerbaycan halkı binlerce yıl içinde sayısız tarih ve kültür abideleri yaratmakla dünya medeniyetini zenginleştirmiştir. Sayısız tarihî, kültürel ve arkeolojik abideler Azerbaycan'ın doğal müze gibi tanınmasına sebep olmuştur. Tarihî ve kültürel abidelerin tekrar yapılamayacak olması, yüksek bediî-estetik seviyesi, millî özellikleri Azerbaycan halkının, onun medeniyetinin derin tarihî köklere bağlılığını gösteren temel unsurlardır. Lâkin Azerbaycan'ın elverişli geo-stratejik mevkii ve zengin doğal servetleri bir taraftan bu arazide medeniyetin gelişmesi için zemin yaratsa da, diğer taraftan yabancı ulusların devamlı bu toprağa göz dikmesine, ona sahip çıkmak isteğine sebep olmuştur. Yalnız bu cihet Azerbaycan'ın zaman zaman silahlı çatışmalar, anlaşmazlıklar ocağına çevrilmesine sebep olmuştur. Tarih ağır darbeler vurmuş, kültürel varlıklarının dağıtılmasına, talan edilmesine sebep olmuştur. Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının Azerbaycan kültürüne vurduğu darbenin ağırlığını hissetmek için bazı faktörleri görmek gerekmektedir. Anlaşmazlık neticesinde, Ermeni işgali altında kalan topraklarda Azerbaycan halkına ait 500 kadar tarih-mimarlık, 100'den fazla arkeolojik abide, on binlerce eseri olan 22 müze, dört resim galerisi, 4.6 milyon kitap ve el yazması saklanan 927 kütüphane, 808 kulüp, 10 kültür  ve dinlenme parkı, 85 müzik ve güzel sanatlar okulu, 20 kültür sarayı, 4 devlet tiyatrosu kalmıştır7 1992 yılında “Kafkasya'nın Konservatuarı” diye bilinen Şuşa’nın işgal edilmesi sadece Azerbaycan kültürünün değil, genellikle bütün dünya kültürünün problemi olarak kabul edilmelidir. Çünkü Şuşa'da sadece Azerbaycan kültür ve ince sanatının değil, bütün Şark ve dünya kültürünün gelişmesinde hizmetleri olan büyük sanatkârlar yetişmiştir. Şuşa kurulduktan kısa bir müddet sonra ekonomik ve kültürel yönden Azerbaycan'ın mühim şehirlerinden biri durumuna gelmiştir. Burada sanatkârlığın birçok sahaları yüksek düzeyde gelişmiştir. Şuşa mimarlık yönünden de Azerbaycan için önemlidir. Şuşa şehrindeki abidelerin büyük tarihî ve kültürel önemini göz önüne alan Azerbaycan hükûmeti 10 Ağustos 1977 tarih ve 280 no’lu kararıyla Şuşa şehrini tarih ve mimarlık açısından sit alanı olarak ilân etmiştir.8 Ermeni işgalcileri tarafından şehir arazisindeki ilk insan meskenlerinden olan meşhur Azıh ve Taclar Mağaraları, Aluen Garakepek, Üzerliktepe abideleri, kurganlar askerî amaçlarla kullanılmaktadır. Ermenilerin işgal ettikleri arazilerde 603 taşınmaz tarih ve medeniyet abidesi kayda alınmıştır. Son yıllarda Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti işgal altında bulunan topraklarındaki tarih ve medeniyet abidelerinin muhafazası alanında hem ülke içinde hem de uluslararası âlemde önemli adımlar atmıştır. Azerbaycan Kültür Bakanlığı tarafından 1996 yılı Ağustos ayında Bakü'ye gelen UNESCO temsilcilerine işgal edilmiş arazilerde bulunan maddî kültür abideleri hakkında bilgi verilmiş, korunması gereken maddî servetlerin "Kültürel Varlıkların Uluslar Arası Kayıt" listesine dâhil edilmesi için listesi hazırlanmıştır. Bu listeye dâhil olan servetler 1954 La Haye Sözleşmesi’nin özel muhafazası altına girmektedirler. Uluslararası düzeyde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin aktifliğinin yükselmesi kültürel varlıklarının muhafazası için önemlidir. İlk önce Azerbaycan üç mühim sözleşmeye imza atmıştır. Millî Meclis bu sözleşmeleri onaylanmıştır. Bunlar “Silahlı Bir Çatışma Hâlinde Kültür Varlıklarının Korunmasına Dair Sözleşme ve Ekleri” (La Haye, 1954), “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” (1972), “Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme” (1970)’dir. Sözleşmelerin şartlarına göre işgalci taraf, Azerbaycan'ın maddî ve kültürel varlıklarının korunmasını temin etmelidir. Uluslararası hukukun genel kabul görmüş normlarına göre savaş zamanı kültürel varlıkların talan edilmesi yasaktır. “Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme” (1970)'nin genel prensibine göre bir ülkeden diğerine zorla götürülen kültürel varlıklar geri verilmelidir. Ermeni işgalciler, “Silahlı Çatışmalar Zamanı Kültürel Varlıkların Korunması Hakkında” La Haye Sözleşmesi’nin hükümlerini açıkça ihlâl etmişlerdir. La Haye Sözleşmesi sahibi ve menşeine bağlı olmadan kültürel varlıkların muhafaza edilmesine dair prensipleri açık bir şekilde ortaya koymuştur. Sözleşme, her hangi silahlı çatışma zamanı, hatta taraflardan biri veya birkaçı savaş durumunu itiraf etmese bile, tatbik edilmelidir. La Haye Sözleşmesi’nin 18. Maddesinin 2. Bendine esasen, ülke arazisi işgal edildiği ve hatta bu işgal hiçbir mukavemetle karşılaşmadığı hâlde bile tatbik edilir. Sözleşmeye esasen işgalci devlet işgal olunmuş arazilerde kültürel varlıkların talan edilmesi veya kanunsuz olarak sahiplenilmesinin, vandalizmin yasak olunması için her türlü tedbirleri almalıdır. İşgalci devlet, işgal ettiği arazilerin yetkili kurumlarının kültürel varlıkların korunması yolunda yaptıkları çalışmaları korumalıdır. Eğer yerli yetkili kurumlar kültürel varlıkları koruma iktidarında değillerse, bu durumda işgalci devlet yerli yetkili kurumlarla iş birliği içinde kültürel varlıkların korunması için gerekli tedbirleri almalıdır.9 23. Maddeye uygun olarak UNESCO, Sözleşme hükümlerinin tatbiki, kültürel varlıkların muhafazasının sağlanması için gerekli teknik yardımı göstermelidir. Azerbaycan'ın işgal altında olan arazilerindeki tarih, medeniyet ve arkeoloji abidelerinin kaderi ile ilgili son zamanlarda Azerbaycan devleti, ayrı ayrı bakanlıklar tarafından gerçekleştirilen faaliyetler ile canlanmıştır. Bu bakımdan Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının önerisi ile 1998 yılının Aralık ayında İslâm Konferansı Teşkilatı’nın merkezi Türkiye'de bulunan İslâm, Tarih, Sanat ve Kültür Araştırmaları Merkezi (IRCICA)'nin Bakü'de düzenlediği “Kafkasya'da İslâm Medeniyeti” sempozyumunun mühim rol oynadığını kaydetmemek mümkün değildir. Sempozyumun bölümlerinde Kafkasya'da İslâm medeniyetinin kurulması ve gelişmesinin muhtelif sebepleri ile ilgili müzakereler yapılmış, fikir mübadelesi gerçekleştirilmiştir.10 Bu tür faaliyetlerin düzenlenmesi Azerbaycan'ın ve bir bütün olarak, Türk ve İslâm dünyasının problemlerinin birlikte yapılan çalışmalarla halledilmesinde ileriye doğru önemli adımlar olarak kabul edilmelidir. Irkı ve inancı ne olursa olsun, "insan" ruhunun ürünü oldukları için "insanlığın ortak mal varlığı" kapsamına giren kültürel varlıklar uluslararası topluluğun ortak sorumluluğu altında sayılmaktadırlar. İşgal edilmiş Azerbaycan arazilerinde kalmış kültür ve tarih abidelerinin kaderi ile bağlı problemlerle ilgili konferansların düzenlenmesi, bu sahada muhtelif uluslararası teşkilâtlarla ilişkilerin genişletilmesi Azerbaycan kültürü ve bir bütün olarak Türk-İslâm medeniyetinin, onun kültür ve tarih abidelerinin muhafazası sahasında çalışılmalıdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Savaş Sırasında Kültürel Varlıkların Korunması: İşgal Altındaki Azerbaycan Topraklarının Durumu.